Bu söz üzerine sadece yutkunabilmişti çocuk. Son bir kaç saat içerisinde neler olup bittiğini anlaması için aklında pek çok soru belirmişti. Konuşabilseydi soracaktı hepsini ama susmalıydı. Çünkü daha kimin veya neyin olduğunu bilmese de geliyorlardı...
Şafak yeni yeni sökmeye başlamıştı. Adam pencerenin altına sırtını dayamış her halinden çok eski olduğu anlaşılan silahını sıkı sıkı tutuyordu. Çocuk, adamı baştan aşağıya incelemişti. Saçları ve sakalları simsiyah, esmer tenli, iri ve muhtemelen otuz otuzbeş yaşlarındaydı. Üzerine giydiği gömlek pek çok yerinden yırtılmıştı. Pantolonun ise gömlekten aşağı kalır yanı yoktu.
Derin sessizliği anlamadığı dilde konuşmalar bozdu. Üç katlı bir inşaatın üçüncü katında olmalarına rağmen sesler sanki aynı odadaymışcasına net duyuluyordu. Adamın seslere kulak kesilmesinden, o dili bildiği sonucuna vardı çocuk. Kuşkulandı. Silah sesleri, çığlıklar, bombalar derken duyduğu bu konuşmalar da hayra alamet olmadığı kesindi. Ve bu sesleri aynı odada bulunduğu (tanımadığı) adam anlıyordu.
Konuşmalar bittiğinde adam ayağa kalktı ve silahın ucunu dudağına dayayarak sus işareti yaptı. Kapının kenarına pustu sonra. Adam bir şeyler bekler gibi pozisyon aldı derken içeriye hışımla bir asker daldı. Askein gelmesi ile çocuk köşeye attı kendisi. Bir anda kendine doğrultulmuş bir tüfekle kala kalan çocuk titriyordu, yutkunamıyordu bile... Göz ucuyla askerin arkasındanki adama bakıyordu. Tanımadığı birine umut bağlamıştı en azından ona zarar vermediği için.
Asker kaba bir şekilde bağırdı "Follow me!" Çocuk anlamamıştı... Asker daha sert bir sesle "Follow me stupid child!" diye bağırdı... Çocuk anlamadığından hareketsiz öylece bekliyordu. Asker bu duruma tepkisini ateş ederek gösterdi. Dizleri boşalan çocuk yine bayılmıştı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder