3 Haziran 2010 Perşembe

Röportaj: Pınar Hanım Tarih Yazıyor!

Röportajlarımıza uzun bir soluk aldıktan sonra devam ediyoruz. Aslında röportaj serimize bu kadar uzun ara vermeyecektik lakin 8 farklı kişiye yolladığımız röportaj talebimizin sadece biri bize geri döndü. Bu seferki konuğumuz Kalb Ufku isimli blogun yazarı ve aynı zamanda Tarih Öğretmeni olan Pınar. Kendisine yoğun çalışmasının arasında sorularımızı yanıtladığı için teşekkür ediyoruz.

Kalb Ufku isim bir blogdan size ulaştım. Blogunuzun içeriği gerçekten çok güzel fakat uzun süredir yeni paylaşım yapılmamış. Önümüzde ki süreçte yazmaya devam edecek misiniz yoksa blogger olmak bir heves miydi?
Blogger olmak bir heves değildi ama yeni bir yer, yeni bir düzen ve  yoğunluk engellemeleri oldu. Asıl sebep olarak ise şunu söyleyeyim, yazı yazmak benim için ciddi bir zihin yoğunlaşması ister.. Ama son zamanlarda epey sıkıntılı bir süreç yaşıyorum ve yazı meselesine giremiyorum malesef.. Kalbim ve ruhum garip hallerde; kelimelere dökemiyorum. Tabii müthiş destek aldığım Ahmet Burak Bal ile pek görüşemeyince de bir gevşeme oldu sanırım. :)

Tarih öğretmenisiniz. Türkiye kendi çocuklarına kendi tarihini anlatmaktan dahi aciz durumda. Bu tartışma götürmez bir tez. Ne yapmalı? Ne yapmalı da Türk evladı Osmanlı torunu olduğunu farkedip özüne dönmeli?
 Bu soru o kadar derin ki!!!! Bu dediğiniz şeyi ideal olarak benimsemiş ve yıllardır da gayretini vermiş biri olarak şunu söyleyeyim; eğer bu yola çıktıysanız zor olduğunu baştan kabullenmeli ve sabırlı olmalısınız!!!
Tarih öğretmeniyim ve öncelikle tarihin yaşayan, nefes alan bir olgu olduğunu hissettirmeye çalışıyorum. Çünkü insanımız pragmatist hatta daha da ötesi bencillik çukurlarında.. Çıkar yoksa ben de yokum diyor; o zaman ben de tarihin ne olduğunu ve ne kadar gerekli olduğunu herkesin anlayacağı farklı dillerde anlatmaya çalışıyorum. Elbette önyargıları yıkmak zordur ama kolay olacağını kim söylemişti ki zaten;) 

Çok önemli bir mesele de öğretmenlerin ve hassaten de tarihçilerin idealist olması gerek!! Maaş için çalışan ve başka değerlere önem vermeyenlerle bunlar aşılmaz. Osmalı meselesi de derin bir mevzu.. Önce neden Osmanlının kötülendiğini anlatmak lazım. Osmanlı torunu olmak cuhhuriyete karşı çıkmak değildir mesela.. Bence cumhuriyet bizim için değişmez bi gerçek, kimse bunu reddedemez etmez de zaten. Bu durum ise Osmanlı sevdasına gölge düşürmez..  Bir de en büyük hatamız Osmanlı deyince sadece zaferlere yoğunlaşmamız. Oysa Osmanlı'nın öyle derin bir kültür medeniyeti var ki, öğrendikçe daha bir hayran oluyorsunuz! (benim için "aşık olmak" tabiri daha doğru olur zannımca)  Bu konuda söylenecek o kadar çok şey var ki... Konu geniş olunca cümleler de biraz kopuk oldu, kusura bakmayın artık.  Sizi de daha fazla yormamak lazım:)

Yazdıklarına ve söylediklerine güvendiğiniz tarihçilerimiz kimler? Aynı soruyu tersten de soruyorum kimlere güvenmiyorsunuz?
Kimlere güveniyorum? Tarihte kimseye ve hiçbirşeye %100 güvenilmez ama mesela, Mustafa Armağan, İlber Ortaylı, İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Ahmet Akgündüz..  Güvenmediğim çok! Hammer, B.Lewis..
Tabii bunların her dediği yalan değil ama çok dikkatli davranıyorum okurken...

Ermeni Diasporası'na da değinelim. Son zamanlarda ülkeler durumdan vazife çıkarır gibi diasporayı meclislerinden geçiriyorlar. Son olarak tarihini soykırımlarla dolu olan Sırbistan da Ermeni meselesi konusunda meclis çalışması yaptı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
 Değerlendirmiyorum çünkü çok değersiz bi konu!!! Adamlar hepimizden çok biliyorlar böyle birşey olmadığını..  Kısa bi araştırma ile Osmanlının son sadrazamlarından hangisinin, daha olay tazeyken (olayların gerçek yönlerinin anlaşılması için) uluslararası bir çalışma, araştırma yapılmasını istediğini, bunun için arşivleri tamamen açacağını; Batılı devletlerin ise nasıl bir ikiyüzlülükle bundan kaçındığını ve olumlu cevap veren bir ülkeyi de baskıyla nasıl geri döndürdüğünü görürsünüz.   Asıl mesele uluslararası arenada Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak ve bu sözde soykırım iddiasıyla ciddi bir yekün tazminat koparmak. Tabi daha başka derin hesapları da var.. 

Şunu da söylemek lazım ki, adamlar yalanlarını çok güzel pazarlıyorlar; hayran olunacak lobi çalışmaları var. 50 küsur yıldır buna çalıştıkları ve aynı taraftan oldukları gözönüne alınırsa bizim yolumuz biraz uzun. Yine de ben Fatih Sultan Mehmed Han'ın mantığıyla diyorum ki "Bunlar bir güç görmek istiyorlar!" Onlara güç gösterelim, savaş açalım anlamında değil; biz güçlü olursak, onlar kendiliklerinden sineceklerdir yavaşça ve sessiz....  Ermeni sana söylüyorum, İsrail sen anla!

Milli Eğitim Bakanlığı'nın tarih kitapları gerçekten boş!. Yakın tarihimiz dahi anlatılırken pek çok şey göz ardı edilmiş. En basitinden "İsyanlar" anlatılırken "Şeyh Said İsyanı" anlatılıyor da  "Dersim İsyanı" anlatılmıyor. Bunun sebebi ne? Tarih kitaplarını yazanlar neden objektif olamıyorlar?
Şu ana kadar objektif olmalarını bekleyemezdiniz zaten! Zira yeni rejimimiz yeni yeni oturuyordu ve bu konu epey hassastı.. Bazı meseleler de böylece sümen altı edildi.   Ama artık biliyoruz ki, cumhuriyetimiz oturdu, emin ellerde.. Her ne kadar bazıları kendi rantları tehlikeye düşünce cumhuriyet tehlikede diye çığıtkanlık yapsa da şükür ki bu doğru değil. Dolayısıyla da artık gerçekler daha rahat tartışılıyor.

Elbette bizim de tarihimizde bazı yanlışlar olabilir. Lakin bunların üzerini örtmekle bir yere varamayız ya da vardığımız yer pek de iyi bi yer olmaz.. Madem öyle veya böyle bazı yaralarımız var; tedavi etmeliyiz. Tabi bu süreçte yara az biraz acır, hatta kanar ama gerçek bir tedavi için bu lazım bence.. Sağ sol demeden, insanca, aynı vatanın evladı olarak oturup konuşabilsek ne kadar güzel olurdu! Aslında bu sorunun cevabı ile 2. sorununki örtüşüyor. Neden Osmanlı karşıtı olduk; çünkü yeni rejimimiz oturuncaya kadar onu kötülememiz gerekiyordu. Bunun doğruluğunu yanlışlığını tartışacak değilim, ama durum bu. Tabi sorunuzun bir de şu yönü var ki; anlatılan Şeyh Said İsyanının ne kadarı objektif???  Bu bambaşka bir konu, girsek çıkamayız.. Yani şimdilik diyelim:) Hep derim "Tarih acı çekmektir! Ama aynı zamanda da vazgeçilmez bir tutkudur, bir kez tadını aldınız mı bırakamazsınız!!!"  Olayların üstüne gitmek istiyorsanız, başkalarının da sizin üzerinize gelmesini göze almalısınız... Eğer daha güzel, mutlu ve barış dolu günler istiyorsak, azıcık kendi rahatımızdan da fedakarlık yapmalı, beyin cidarlarımızı vicdan eşliğinde zorlamalıyız galiba..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder